
Ebû Bekir Sifil`in, Cübbeli Ahmed hocaya cevâb mahiyetinde neşr ettiği videoda İmâm Gazzâli`nin – Rahmetullâhi Aleyh – İhyâ-u Ulûmi `d- dîn nâm eserinde zikr olunan hadîsler hakkında “hadîslerinin sahihliği için bir garanti vermiş midir ? ve “Bir hadîs imamı kadar hadîslere vakıf olmadığını îtiraf ettiğini binâenaleyh Muhaddis ile Gazzâli gibi hadîste zayıf birinin bir hadîsin sahihliği hakkında çatısması halinde muhaddisin sözünün sened olduğunu , yani muhaddisin sözünün esas alınması gerektiğini beyanı suretiyle …
“Muhaddisin, Müctehid`den üstün olduğunu söylemiş oluyor …! “
1. İmâm el-Gazzâli nin kitâbındaki hadîsler için garanti vermediği mevzuu …
Sifil’in zımnen dayattığı bir diğer ön kabul, İmam Gazzâlî’nin İhyâ’daki hadîsler için ayrıca bir “sıhhat garantisi” vermemiş olmasıdır. Bu beklenti, klasik ilim geleneğinde yeri olmayan çağdaş bir vehimdir.
Bir müellifin, iki kapak arasına aldığı rivayetler için ayrıca “garanti” vermesi diye bir usûl yoktur.
Mevzû hadîsleri cem eden eserlerin müellifleri dahi, bu rivayetleri “mevzû olduğu rivayet edilenler” başlığıyla toplamış; buna rağmen kimse onları garanti vermemekle itham etmemiştir. Dolayısıyla İmam Gazzâlî gibi bir müctehidin eserine aldığı hadîsler, zaten onun ilmî ve şer‘î mesuliyeti altındadır.
2. Huccet’ul-İslâm İmam el-Gazzâli’nin Sifile göre Hadîsleri senedleriyle bilmeyişi veya hadîste zayıf oluşu mevzuu …
Bir hukuk üstadının (Fakih), “Müctehid” sayılabilmesi için hadislerin sadece lafızlarını değil; illetlerini, nasih-mensuhunu ve hikmetini bilmesi şarttır. Sadece “Hadîs Mütehassısı” (Muhaddis) olmak için ise, hadîs-i şerifleri işittiği gibi ezberlemek kafi olup; manalarını derinlemesine bilmek şart değildir.
Nitekim büyük muhaddis A’meş, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’ye pek çok mes’ele sormuş, İmâm-ı A’zam her biri için hadis-i şerifler okuyarak cevap verince A’meş;
“Ey fıkıh âlimleri, sizler mütehassıs tabib (doktor)! Biz hadîs âlimleri ise eczacı gibiyiz! Hadisleri ve bunları rivayet edenleri biz söyleriz (ilacı hazırlarız). Bizim söylediklerimizin manâlarını (nasıl tedavi edeceğini) siz anlarsınız.” diyerek meşhur itirafını yapmıştır.
Bir fakihin fıkıhta temayüz etmesi, onu hadîs veya tefsir ilminde cahil kılmaz. Bu yaklaşım, ilimleri parçalayan ve müctehid şahsiyetleri dar kalıplara hapseden sığ bir tasnif anlayışıdır.
İmâm Gazzâli’nin “Hadis ilminde sermayem azdır”sözü bir acziyet itirafı değil; Buharî ve Müslim gibi ömrünü sadece “senet zinciri ezberlemeye” adayanlara nispeten bir tevazu ifadesidir. İhyâ gibi bir şaheseri yazarken, senedleri tek tek yazmaya vakit bulamaması veya buna lüzum görmemesi, O’nun hadis bilgisinin zayıflığına değil; Rivayet (nakil) ile değil Dirayet (mana/hüküm) ile meşgul olduğuna delildir.
Gazzâli gibi bir deryanın, fıkıh ve tasavvufta zirveleşip hadis usulünün teknik detaylarıyla (ricâl ilmiyle) az meşgul olması, O’na “hadis cahili” yaftası vurmaya yetmez. İhtisaslaşmak, sâir ilimlerde cehaleti gerektirmez.
İmâm-ı Rabbâni aynı zamanda kelâm âlimidir. Buna nazaran tasavvuf sahasındaki eser kaleme alması onun kelam âlimliğine noksanlık getitirmiş midir? Yani bu zatların 1 sahada eser vermesi sâir mevzularda cahildir mi demektir ?
İhtisaslaşmak maalesef günümüzde yanlış bir tasavvur getirmiştir. “O bunun mütehassısıdır lakin şunu bilmez” demek lakırdısı kadar talihsiz, gayrı ciddi kelam görülmemiştir.
3. Sifilin, “Muhaddis ile Gazzâli gibi hadîste zayıf birinin, bir hadîsin sahihliği hakkında çatısması halinde muhaddisin sözünün sened olduğu” sözüne gelince …
Bu cümle, ilk bakışta ilmî ihtiyat gibi sunulsa da, Ehl-i Sünnet usûlü açısından birden fazla hatayı aynı anda barındırmaktadır. Zira burada:
-
Hadîsin sahihliği mutlaklaştırılmakta,
-
Bu hükmün ictihadî mahiyeti göz ardı edilmekte,
-
Fakihin hadîs karşısındaki konumu işlevsizleştirilmekte,
-
Müctehid ile muhaddis arasında hiyerarşik bir üstünlük icat edilmektedir.
Hâlbuki “sahih–hasen–zayıf–mevzû” hükümleri, nassın kendisi değil; muhaddisin ictihadıdır. Bir muhaddisin sahih dediğine diğerinin zayıf demesi, hadis tarihinde istisna değil kaidedir. Bu sebeple “muhaddisin sözü seneddir” ifadesi ilmî değil, dogmatik bir iddiadır.
Hanefî fıkhının büyük otoritesi İbn Âbidîn, sened merkezli dar okumaya karşı amel, maslahat ve fıkhî kaideleri esas alan yaklaşımı açıkça benimser.
Osmanlı hukukçularından Mahmud Es‘ad Efendi ise şu kaideyi zikreder:
“Bir müctehidin ictihadı, nass-ı Kur’ân veya hadîs ile zahiren tezad arz etse, mukallid indinde müctehidin fetvâsı tercih olunur.”
Hülasa İmâm Gazzâli İhya’sına aldığı özellikle fazîletli ameller hususundaki hadîs-i şerifleri, mutlak müctehid olarak Şerîat-ı garrâ ‘ya aykırı görmüyor, olmadığına ictihâd ediyor/ tasdikliyor demektir. Burayı iyi fehmetmek lazımdır!
Ayrıyaten Huccet’ul-İslâm İmâm Gazzâli, hocasız felsefeyi öyle bir seviyede öğrenmiştir ki; İbn-i Sinâ gibi bir filozofa Tehafüt (Tutarsızlık) reddiyesini yazarak fo vakde değin “dokunulamaz” denilen sahayı tenkide açmıştır. Bulanık felsefe yumağını hocasız çözen bir zekânın; hadis gibi berrak bir ilimde “uydurmayı seçemediğini” iddia etmek ise başlı başına akıl noksanlığıdır!…
Regaib Namazı Meselesi ve Sifil’in Usûl Sığlığı
Regaib gecesi ve bu geceye dair rivayetler konusunda ise Ebû Bekir Sifil’in tavrı, yukarıdaki usûl hatalarının en açık tezahürüdür. Sifil, rivayetlerin senedleri üzerindeki ihtilafı gerekçe göstererek, Regaib gecesinde ibadete dair asırlar boyunca fakihlerce yapılan değerlendirmeleri fiilen yok saymaktadır.
Hâlbuki fakihler, bu rivayetleri sahih ilan etmek için değil; fazîletli ameller kapsamında değerlendirmişlerdir. Birçok âlim, Regaib gecesinde kılınan namazı “müstehab” veya en azından “câiz” görmüş; bunu yaparken de senedden ziyade şer‘î kaideleri, genel teşvik nasslarını ve amel-i ümmeti esas almıştır.
Bu noktada Sifil’in yaklaşımı, ihtiyat değil; fıkhî dirayeti bütünüyle devre dışı bırakan bir usûl körlüğüdür.
Netice olarak,
Ebû Bekir Sifil’in yaklaşımı, muhaddisi fakihin önüne geçiren; ictihad müessesesini işlevsizleştiren; Regaib gibi fazîletli zamanları dar bir sened okumasına hapseden bir yaklaşımdır. Bu, Ehl-i Sünnet usûlü değil; usûlsüzlükle yapılan bir seçiciliktir.
Bu sebeble mu’min, müslim gönül rahatlığı ile Gazzâli’nin ihyâ’sı ve avam için neşrettiği faziletli ameller ihtiva eden eserlerini okuyabilir orada ki hadisler ile amel edebilir sevâbını da Allâh Tebâreke ve Teâla’dan umabilirler.
Ve Allâh Teâla salih amel işleyenlerin mükâfatını kat’an zayi etmeyecektir.
Dipnot:
1-Mahmud Es’ad, Tarih-i İlm-i Hukuk,223





Olaya çok duygusal gayr-i ilmi yaklaşılmış maalesef!
Anlaşılan o ki; Yazar Hadis İlimlerinden bi-haber.
1- Ötesi, İmam-ı Gazzali’nin kendi tasnifi “Kanunu’t-Te’vil” s.16 da zikrettiği “Hadis İlminde azığım pek azdır” sözünden de habersiz sanırım?
2- Öte yandan, İmam-ı Azam ile İmam- Gazzali’yi, Fıkıh ilmi ile Kelam ilmini karşılaştırmak ayrı bir çarpıtma/saptırma!
3- Eğer mutekaddim ulemanın tümü kitaplarındaki hadislere garanti veriyorlar ve bu garantileri ehli ilim katında geçerlilik kazanıyor ise, Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’in Ehl-i Sünnet katındaki ayrıcalıkları neden?
4- Bahsedilen Hadisler zühd/takva ile ilgili Hadisler… Bir Fıkıhçının bu konulardaki Hadislerin tümünün sahihliğini/zayıflığını bilmeyi bir kenara bırakın varlığını bile bilmesi gerekmez! Varın Kelamcıyı siz düşünün!
5- İlimlerde tehassus meselesine gelince; söyledikleriniz ile çelişiyorsunuz!
Bir taraftan Kelam Alimi’nin/Huccetü’l-İslam’ın Hadisler’den bi-haber olmasını zırvalamak olarak nitelerken öte taraftan İmam A’meş’in İmam Azam ile konuşmasındaki “Biz Hadislerin manalarını sizin kadar bilmeyiz” şeklinde tefsir edebileceğimiz cümlesini getiryorsunuz.
Bu cümle mütekaddim arasında tehassusun olduğunun ispatının ta kendisidir!
6- İmam’ın getirdiği Hadisleri tastiklemesine diyecek bir şey yok!
Elbet bir Kelam Alimi olarak tastikliyor ve Dine aykırı bir şey olmadını zımnen ifade ediyor!
Burada itiraz edilen konu ise bambaşka! Bu hadislerin dine zıt olup-olmadığı değil!
İtiraz edilen konu bunları Efendimiz’in söyleyip-söylemediği konusudur.
Her Dine uygun olan sözü Efendimiz söyleyecek diye bir şey yok!
7- Siz İmam Gazzali’yi savunurken başka büyük İmamlara/Alimlere laf attığınızın farkında mısınız?
“İhya”da geçen Hadisleri, ilk olarak güncel Alimlerin değil de; İmam Muhaddis Zeynüddin Iraki (v.h.806), Allame Muhaddis Kasım b. Kutluboğa (v.h.879) gibi ulemanın eleştirdiğini ve mevzu dediklerini bilmiyor musunuz? Yoksa ilk defa mı duyuyorsunuz?
Edepsizlik ettiysek affola… Acizane nasihat babından alın…
Selam ile…
İmam’ın “Hadis İlminde azığım pek azdır” sözü sizin tasavvur ettiğiniz “azlık” değildir. Günümüz de, onun hadis ilmini tartacak vaziyyete bir terazi sahibi yok.Çıkacak gibide gözükmüyor. İmam Gazzali’nin Bu hadisleri eserine alması ictihadidir. Sâirin aksi lakırdısı onu nakz edemez. İmam Gazzali’nin “mutlak müctehid” olması ve sizin ona halen kelamcı demeniz ayrı bir bilgisizlik olması hasebiyle lakırdılarınız son derece tashihe muhtaç. Burayı iyi fehmetmek menfaatinizedir.
İlk olarak cevap vermeme fikrindeydim, tekrar siteye yolum düşmesiyle bu fikrim değişti…
1- İmam Gazzali’nin hadis ilmini tartmak gibi bir niyet yok!
2- O’nun hadis ilmine olan vukufiyetinin ölçülmemesi/ölçülememesi, kitaplarında geçen hadislerin bir kısmının “mevzu” olduğunun söylenilmeyeceği anlamına gelmez.
3- “Ölçecek kimse yok, çıkmazda” sözünüzden kastınız: “Kimse O’nun kitabına aldığı hadise mevzu diyemez” ise eğer; İbni Hacer’leri, Zehebi’leri ve daha birçoklarını yabana atmış olursunuz.
4- “Bu gün böyle bir kimse yok” demek için günümüzdeki Alimlerin hadise olan vukufiyyetlerini ölçmeniz lazım. Bunun için de önce sizin hadis ilimlerine vakıf olmanız lazım.
5- “İmam’ın bu eserlerini kitabına alması içtihadidir” sözünden; “İmam’ın bu hadisleri kitabına alması tashih ettiği anlamına gelir” demek istiyorsunuz sanırım?
Cevap: Bu büyük bir iddiadır, delil getirmeniz beklenir.
6- “Sairin lakırtısı”??? Subhanallah! Hafız Iraki ve Kutluboga’dan bahsediyorsunuz sanırım?
Bu konuda diyecek bir kelime bulamadım!
7- Sanırım benim lakırdılarımın tashihe muhtaç olmasından ziyade, sizin “Mutlak Müçtehit” vasfının ne olduğu konusunu biraz daha araştırmanız gerek.
Selamlar
İmam’ın o hadisleri tashih ettiği manasını nasıl çıkarttınız? Şu kelam maalesef, bu mes’ele ile uzakdan yakından alakanız olmadığına dalalet ediyor. Son olarak size şu şekilde izah edeyim. “Gazzali’nin bu hadisleri eserine alması ictihadi dir.” O, bir hukukçu olarak o hadisleri tasdikliyor ve Şerîat-ı garrâ ‘ya mugāyir bulmuyor, olmadığına ictihad ediyor, tasdikliyor, “avam bu hadisler ile amel edebilir” diye hükmediyor. Demektir. Sâirin, onun kadar müctehid olsa dahi ictihadın, ictihad ile nakz olunamayacağı bir hakikattir. Kaldı ki müctehid seviyesine gelememiş hadis alimlerinin tahkiklerini bana yazıyorsunuz. Onların ki yapdığı iş i’tibariyle kendi usulüne göre usulen doğru olabilir. Hadis tedkikinde ise 1 usul yoktur. Onlarca usul bilgisi yolu manba’ı vardır. Usul bilgisi ile bir neticeye ulaşan, diğerlerinin usulünü nakz ettiği manasına gelmez. Çünki, başka âlimleri bağlamaz. Meseleye sadece buradan bakmanıza faide var çünki karşınızdaki mutlak müctehid olup eserleri hala daha aşılamamış, aşılacak gibide gözükmüyor. Ayrıca, Bir kimsenin ise Alim olduğunu bilmek ise zor değil, bir kaç usul bilgisi bilmek ve ya en edna literatür bir eseri olup olmamasından anlaşılır.
Çağdaş tasavvuf âlimlerinden İzmirli İsmail Hakkı (Ö. 1365/1946) ise “İhya ve Hadisleri” başlığı altında Gazzâlî’nin hadisçiliği konusunda ulemânın sözlerini toplamış, diğerleri gibi o da Gazzâlî’nin hadis ilmindeki zayıflığına dikkat çekerek şöyle demiştir: “Gazâlî, yüksek mertebesi ile beraber hadiste yed-i tûlâ sahibi olmadığından İhyâ’sında bir çok mevzu hadis vardır.”
Gazâlî’nin pabucu bile olamayacak rastgele kimselerin hezeyanlarını kale alamıyoruz. Saniyen, Hâfız Zebîdî, “Gazzâlî’nin rivâyet ettiği hadîsler batıl değildir” der. Belki zayıf, hatta mevzu ama, asla bâtıl değil. Bu da gösteriyor ki, hadîsin zayıf veya mevzu olması değil; delâletinin fakihin tesbit ettiği şer’î kâideyle mutabakatı mühimdir. Bu sebeple hadîsin metni, en az senedi kadar mühimdir. Sened problemli olsa bile, metin şeriata uygun ise, fakih bu rivâyeti asla ihmal etmez. Çünki fakih, dini muhafazada, en az muhaddis kadar hassastır.
Ebubekir Sifil Hocanın pabucu bile olamayacak rastgele kimselerin hezeyanlarını zerrece kale almıyoruz. Hadis mevzudur ama batıl değildir diyecek kadar cahili echel olan biri, koskoca hadis hocasına reddiye yapıyor şaka gibi. En vasat bir medrese talebesine göstersem şu yazdığın hezeyanlarla dolu yazıya sadece güler. Allah ıslah etsin demekten başka aklıma bir şey gelmiyor. Madem Ehli Sünnetsiniz beyefendi; gidin modernistlere, Taslamanlara falan reddiye yapın. İmam Nevevi, İmam Suyuti, Taceddin Subki, Zeynuddin Iraki, İbn Arrak. Daha sana birçok muhaddis sayarım. Hepsi de İhyada uydurma hadis var diyor. Bu İmam Gazzalinin kıymetini düşürmez tabi ki, o da insan. Hadislerin sıhhatini tahkik edememiş olabilir. Ama ondan sonra gelen hadis ilminde otorite olan zatlar bu hadislerin senedinin olmadığını söylerse de onlara tabi olmak mecburiyetindeyiz. Hadis usulu hakkında en az bilgi sahibi olanlar bile bilir ki senedi olmayan rivayet dikkate alınmaz. Arapça bile bilmiyorsundur Allah bilir. Verdiğin kaynakların hepsi tercüme. Kitapları aslından bile okuyamayan bir adam, yıllarını bid’at ehliyle mücadeleye adamış olan Ehli Sünnet alimine sözde reddiye yapıyor çıldırmalık gerçekten. İmam Gazzalinin mutlak müctehid olduğunu da ilk defa senden duydum nasıl salladın öyle. Bütün Şafi tabakatlarında biyografisi geçen bir alim. Daha mensup olduğu mezhebi dahi bilmiyorsun. Daha çok şey yazılabilir ama izan sahibi olana bu yeter sanırım
Bizde zaten Ebubekir Sifil’in papucu bile olamayan kişileri kale alamıyoruz. Gazzaliyi mutlak müctehid olmadığını ve Şafii olduğunu zannedersen varacağın nokta maalesef burası. Gazzali kim bilmemiş birinin de ” İmam Gazzalinin kıymetini düşürmez” lakırdısı da bu cihetle batıldır.