
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu “İLKE 2019 Buluşması” (1) isimli seminerinde, kadının, mirastan erkek kardeşi ile aynı oranda pay almasının adil olacağını anlatırken; “Erkeğe bir kadına yarım. Hadi lan oradan; bu zulüm işte” gibi oryantalist yahud tarihselci nazarıyla son derece usulsüz ifadeler kullanıyor.
Son zamanlarda İslâm mirâs hukukunda, erkeğin kadın mirasçıya nispetle daha fazla pay alması meselesi, çoğu zaman nafaka yükümlülüğü ile gerekçelendirilmektedir. Halbuki bu ilk bakışta (teşrii gerekçelerini anlamayan, ilmi altyapıdan mahrum, hissi) adalet gibi gözüksede Dini cihetten ıstılahî ve usuli problemler doğurmaktadır.
Fi’l-hakika “Allah Teâla; namazın rekat sayılarını, zekatın oranlarını Kur’an’da detaylı vermemiş, Peygamber’e bırakmış, lakin miras mes’elesinde 1/2, 1/3, 1/6, 1/8 gibi bakkal hesabı kadar net kesirli sayılar vermiştir. Eğer Fazlıoğlu’n un dediği gibi zaman ve mekana göre bu şartlar değişebilir olsaydı; net matematiksel sınırlar yerine Allâh “Adil olun” der, matematiğini bize bırakırdı!…
“Erkekler artık kız kardeşlerine bakmıyor” gerekçesiyle miras paylarının yeniden düzenlenmesi talebi, şer‘î ahkâmın illet–hüküm ilişkisini bütünüyle iptal eden bir yaklaşımdır. Bu tür bir akıl yürütme kabul edildiğinde, keyfî toplumsal gözlemler nassların yerine ikâme olur ki, bunun mantıkî sonucu miras taksiminin sınırsız biçimde yeniden kurgulanabilmesidir. Nitekim aynı mantıkla, kadına daha fazla pay verilmesi, hatta erkeğin mirastan tamamen mahrum edilmesi de savunulabilir. Öte yandan, eğer mirasta fazla pay kadına tahsis edilecekse, erkeğe yüklenen mehir, nafaka, mesken, düğün masrafları ve benzeri mali mükellefiyetlerin de mirası alan kadın tarafından üstlenilmesi gerekir. Aksi hâlde bu teklif, ne aklen tutarlı ne de fıkhen savunulabilir bir zemine sahiptir.
Halbuki miras taksimi ile nafaka mükellefiyeti, hem delil yapısı hem de hükmün sübûtu bakımından birbirinden bağımsız iki ayrı şer‘î alandır.
Miras hakkı, usûl-i fıkıh açısından murisin vefatıyla sabit olur. Ölüm, miras hükmünün sebebi; muris ile mirasçı arasında nesep, nikâh veya velâ bağının bulunması ise bu hükmün sübûtu için şarttır. “Evlâd arasındaki miras nisbeti bakımından erkeğin payının iki, kızın payının bir olması, Nisâ suresindeki âyetin (2) nass ve ibâresiyle sübût ve delâlet yönünden kat‘î olarak sabittir.”
Bu ayette erkeğin fazla pay alması, nafaka yükümlülüğüne kat’i surette bağlanmamıştır. Dolayısıyla miras hükmünün illeti, nafaka değil; doğrudan doğruya akrabalık bağıdır.
Ayrıca Sünnette ise nafakanın bağımsız bir vecibe olduğu, Hind bint Utbe hadisinde Resûlullah’ın (ﷺ) nafakayı mirasla değil, mevcut evlilik ve geçim yükümlülüğüyle irtibatlandırmıştır.(3) Serahsî, miras ile nafakanın iki ayrı bab olduğunu vurgular ve mirasın ihtiyaç veya masraf karşılığı olmadığını belirtir. (4)
İllet–Hikmet Tefriki
Erkeğin mirasta fazla pay almasını nafaka yükümlülüğüne bağlayan usülsüz yaklaşımlar, usûl-i fıkıhta yerleşik olan illet–hikmet ayrımını göz ardı etmektedir. Usûl kaidesine göre hikmet, hükmün teşrîindeki maslahat boyutunu ifade eder; ancak hükmün varlığı ve yokluğu hikmete bağlanmaz. Bu ilke şu şekilde formüle edilmiştir:
“Hikmet, hükümle birlikte varlık ve yokluk bakımından dönmez.”(5)
İbn Âbidîn, bu kaideyi şerh ederken, hikmetin çoğu zaman zahir ve mundabıt olmadığını, bu sebeple hükmün ona bina edilemeyeceğini söyler.(6) Bu bağlamda nafaka, miras hükmünün illet-i müessiresi değil; ancak teşrîin hikmetlerinden biri olarak değerlendirilir.
Fıkıh literatüründe nafaka yükümlülüğü, miras öncesinde de sabit olabilen bir vecibe olarak ele alınır. Kâsânî, nafakanın miras sebebiyle değil, akrabalık ve ihtiyaç sebebiyle vacip olduğunu açıkça söyler.(7) Bu, nafaka ile miras arasında zorunlu bir illiyet bağının bulunmadığını gösterir. Nitekim erkek mirasını alıp kız kardeşine nafaka vermese dahi, miras hakkı sakıt olmaz; aynı şekilde kız kardeş muhtaç değilse nafaka da vacip olmaz.
İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır (تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ).(8)
Netice de erkeğin mirasta fazla pay alması ile nafaka yükümlülüğü arasında zorunlu bir illiyet bulunmamaktadır. Bu iki hükmü birbirine indirgemek, fıkıh ilmi cihetinden ciddi bir usul hatası olmakla Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun serdeylediği lakırdılar batıldır…!
Dipnotlar
-
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, İLKE 2019 Buluşması konuşması, ilgili kısım.
https://youtu.be/5ft5MxmIu5I?t=2168 -
en-Nisâ, 4/11:
“Allah size, çocuklarınız hakkında şunu emreder: Erkeğin payı, iki kızın payı kadardır. Eğer çocuklar ikiden fazla kız iseler, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer bir tek kız ise, mirasın yarısı onundur…”
(Diyanet İşleri Başkanlığı meali) -
Hadisin metni şöyledir: Hind bint Utbe (r.a.), Resûlullah’a (s.a.v.) gelerek:
“Ey Allah’ın Resûlü! Ebû Süfyân cimri bir adamdır; bana ve çocuklarıma yetecek kadar nafaka vermiyor” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
«خُذِي مَا يَكْفِيكِ وَوَلَدَكِ بِالْمَعْرُوفِ»
(Örfe göre sana ve çocuğuna yetecek kadarını al.)
Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Akdiye, 171. -
Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 3.
-
Bu kaide için bkz. Sübkî, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, I, 44.
-
İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 123.
-
Kâsânî, Bedâi‘u’s-Sanâi‘, IV, 35.
-
en-Nisâ, 4/13–14:
“İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır (tilke hudûdullâh). Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı ateşe sokar; onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
(Diyanet İşleri Başkanlığı meali)




