
Giriş: Osmanlı İlim Geleneğinde Mantığın Yeri ve Mahiyeti
Osmanlı medrese sistemi, yalnızca teolojik bilgilerin aktarıldığı statik bir öğretim mekanizması değil, bilginin üretimi, doğrulanması ve aktarılması süreçlerini belirli bir mantıksal disiplin (disipline edilmiş akıl) çerçevesinde kurgulayan muazzam bir entelektüel yapıydı. Bu yapının temel harcı, şüphesiz ki “Mantık” ilmiydi. Osmanlı müfredatında mantık, ilm-i âlet (alet ilmi) olarak sınıflandırılmasına rağmen, “Yüksek İlimler” (Ulûm-ı Âliye) denilen Fıkıh, Kelâm ve Tefsir disiplinlerinin anlaşılması ve icra edilmesi için olmazsa olmaz bir “gramer” işlevi görmüştür.1 Bu rapor, Osmanlı medreselerinde okutulan mantık derslerinin kademeli yapısını (İbtidâ, Vasat ve Âlî merhaleleri), bu derslerde kullanılan temel metinleri ve bu metinlerin müellifleri ile şârihleri arasındaki entelektüel zinciri, eldeki birincil ve ikincil kaynaklar ışığında, kapsamlı bir şekilde incelemeyi amaçlamaktadır.
Osmanlı düşünce dünyası, İslam felsefe ve bilim mirasını (özellikle İbn Sînâcı geleneği) 13. ve 14. yüzyıllarda Horasan ve Mâverâünnehir havzasında şekillenen “Muhakkikîn” (Hakikat Araştırıcıları) okulu üzerinden tevarüs etmiştir. Bu miras, medreselerde belirli bir hiyerarşi içinde, basitten karmaşığa, ezberden tahkike doğru ilerleyen bir pedagoji ile sunulmuştur. Bu raporun temel tezi şudur: Osmanlı mantık eğitimi, sadece Aristo veya İbn Sînâ’nın metinlerinin okunmasından ibaret değildir; aksine, bu metinler üzerine inşa edilen şerh ve hâşiye geleneği üzerinden yürüyen, yüzyıllara yayılmış canlı bir diyalektik süreçtir. Öğrenci, İsâgocî ile terimleri öğrenir, Şemsiyye ile kıyası kurar ve Şerh-i Metâli’ ile varlığın ve bilginin sınırlarını sorgular.2
Bu çalışmada, sırasıyla başlangıç seviyesindeki İsâgocî geleneği ve Molla Fenârî’nin kurucu rolü; orta seviyedeki Şemsiyye ekseni ve Kutbüddin er-Râzî ile Seyyid Şerif Cürcânî arasındaki entelektüel rekabet; ve nihayet ileri seviyedeki Metâli’ ve Telvîh üzerinden mantığın metafizik ve hukuk metodolojisiyle (Usûl-i Fıkıh) olan derin irtibatı ele alınacaktır. Ayrıca, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi “Kadimler”in (Mütekaddimîn) bu müfredattaki gölgeli ama kurucu varlıkları da analiz edilecektir.
I. Osmanlı Mantık Müfredatının Tarihsel ve Pedagojik Zemini
1.1. “İlm-i Âlet” Olarak Mantığın Konumu
Osmanlı alimleri, ilimleri tasnif ederken mantığı genellikle “alet ilimleri” kategorisine yerleştirmişlerdir. Bu, mantığın kendi başına bir amaç (gaye) olmadığını, bilakis diğer ilimlerde doğru düşünmenin ve hata yapmamanın bir aracı olduğunu ifade eder. Ancak bu araçsallık, mantığın önemsiz olduğu anlamına gelmemekteydi; aksine, aletin kusursuzluğu, gayenin (örneğin fıkhî hükmün doğruluğunun) teminatıydı.2
Medrese müfredatlarını gösteren Kevâkib-i Seb’a ve Taşköprüzâde’nin Mevzuâtü’l-Ulûm gibi eserleri incelendiğinde, mantık eğitiminin Arapça dilbilgisi (Sarf ve Nahiv) eğitiminden hemen sonra başladığı ve Kelâm ile Usûl-i Fıkıh derslerine hazırlık mahiyetinde olduğu görülür. Bir öğrenci, mantıksal önermeleri (kaziye), kıyas şekillerini (eşkâl-i kıyas) ve burhan yöntemlerini (sınaât-ı hams) bilmeden, Taftazânî’nin kelâmını veya Sadrüşşerîa’nın hukuk metodolojisini anlayamazdı.4
1.2. Kademeli Eğitim Sistemi: İktisar, İktisad ve İstiksâ
Osmanlı eğitim pedagojisi, her ilim dalını üç ana merhaleye ayırırdı. Bu merhaleler, öğrencinin zihinsel kapasitesinin gelişimine paralel olarak metinlerin zorluk derecesini belirlerdi:
-
İktisar (Kısa/Özet Merhalesi – İbtidâ): Konunun temel kavramlarının ve tanımlarının ezberlendiği, detaya girilmeyen başlangıç aşaması.
-
İktisad (Orta Merhale – Vasat): Konuların delilleriyle birlikte öğrenildiği, şerhlerin okunduğu ve öğrencinin meleke kazanmaya başladığı aşama.
-
İstiksâ (Derinlemesine İnceleme Merhalesi – Âlî): Konunun en ince detaylarına, karşıt görüşlere, şüphelerin giderilmesine ve tahkike odaklanılan uzmanlık aşaması.3
Bu rapor, mantık eğitimini bu üç merhale üzerinden, her bir merhalede okutulan temel metinleri ve bunların Osmanlı düşünce dünyasındaki yerini merkeze alarak inceleyecektir.
1.3. Kadim Mirasın Dönüşümü: Fârâbî ve İbn Sînâ’nın Yeri
Kullanıcı sorgusunda özellikle belirtilen Fârâbî ve İbn Sînâ, İslam mantık tarihinin kurucu babalarıdır. Ancak Osmanlı medreselerinde 15. yüzyıldan itibaren bu isimlerin telif ettiği Kitabü’l-Burhan veya eş-Şifa gibi hacimli eserler, ders kitabı olarak doğrudan okutulmamıştır. Bunun temel sebebi, “Müteahhirîn” (Sonraki Dönem Alimleri) denilen 13. ve 14. yüzyıl alimlerinin (Ebherî, Kâtibî, Urmevî), İbn Sînâcı mantığı daha sistematik, pedagojik ve özet metinler haline getirmiş olmalarıdır.
-
İbn Sînâ: Onun el-Kânûn fi’t-Tıb adlı eseri tıp medreselerinde ders kitabı iken, felsefe ve mantık alanındaki devasa külliyatı (eş-Şifa), medrese talebesi için bir ders kitabı olmaktan ziyade, hocaların başvurduğu bir “kaynak eser” hüviyetindeydi.6 Ancak İbn Sînâ’nın mantık sistemi, okutulan Şemsiyye ve İsâgocî gibi metinlerin ruhuna tamamen sinmişti. Osmanlı mantığı, özü itibarıyla “İbn Sînâcı” bir mantıktı; ancak bu mantık, Fahreddin er-Râzî’nin eleştirel süzgecinden geçmiş ve Kâtibî-Râzî hattı üzerinden yeniden formüle edilmişti.
-
Fârâbî: “Muallim-i Sâni” olarak bilinen Fârâbî, mantığın kurucusu olarak büyük saygı görse de, onun eserleri Osmanlı müfredatının merkezinde yer almamıştır. Fârâbî’nin tasnifleri ve İsâgocîye dair görüşleri, Ebherî’nin metinleri üzerinden dolaylı olarak aktarılmıştır.2
II. İbtidâ (Başlangıç) Merhalesi: Tanımlar ve Tasavvurat
Mantık eğitiminin ilk aşaması, zihni mantıksal düşünmeye hazırlamak ve temel terminolojiyi kazandırmak üzerine kuruluydu. Bu aşamanın odak noktası “Tasavvurat” (Kavramlar) idi: Külliler, tanımlar (hadd ve resm) ve önermelerin basit yapısı.
2.1. Temel Metin: Esîrüddin el-Ebherî ve el-İsâgocî
Bu merhalenin tartışmasız başucu kitabı, Esîrüddin el-Ebherî’nin (ö. 1265) el-İsâgocî (Isagoge) adlı risalesidir. İsim, Porfiryus’un Isagoge (Giriş) adlı eserinden gelse de, Ebherî’nin metni İslam mantık geleneğinin özgün bir özetidir.
-
Eserin Yapısı: İsâgocî, mantığın en temel konuları olan “Beş Tümel” (cins, tür, ayrım, hassa, ilinti) ile başlar, tanım teorisiyle devam eder ve kısaca önermelere ve kıyasa değinir. Osmanlı medreselerinde bu metin, kısalığı ve ezberlenmeye uygunluğu nedeniyle tercih edilmiştir.2
-
Pedagojik İşlevi: Talebe, bu metni okuyarak mantığın “alfabesini” öğrenirdi. Medreseye yeni başlayan bir “çömez”in (yeni öğrenci) ilk görevi, İsâgocînin ibarelerini çözmekti. Ancak metin çok veciz (lakonik) olduğu için, mutlaka bir şerh eşliğinde okunurdu.
2.2. İlk Şerh: Hüsâm-ı Kâtî (Hüsâmeddin el-Kâtî)
İsâgocî üzerine yazılan şerhlerin ilki ve en yaygınlarından biri, Hüsâmeddin Hasan el-Kâtî’nin (ö. 1359) Kâli Ekûlü diye de bilinen şerhidir.
-
Önemi: Bu şerh, İsâgocînin kapalı ifadelerini açan, öğrenciye metni “söktüren” bir kılavuz niteliğindeydi. Müfredat listelerinde (örneğin Kevâkib-i Seb’a) genellikle mantık eğitiminin ilk basamağı olarak “İsâgocî, Hüsâm-ı Kâtî şerhi ile birlikte” ifadesi yer alır.3
-
İçerik: Kâtî, felsefi derinlikten ziyade ibarelerin dilbilgisel ve mantıksal çözümlemesine odaklanmıştır. Bu yönüyle tam bir “İktisar” (başlangıç) dönemi eseridir.
2.3. Osmanlı’nın Kurucu Aklı: Molla Fenârî ve Şerhi
Osmanlı mantık eğitiminin “yerlileşmesi” ve yüksek bir standarda kavuşması, Molla Fenârî (Şemseddin Mehmed b. Hamza, ö. 1431) ile başlar. İlk Osmanlı Şeyhülislamı olan Fenârî, Ebherî’nin İsâgocîsine yazdığı el-Fevâidü’l-Fenâriyye adlı şerh ile bu metni basit bir giriş kitabı olmaktan çıkarmış, onu orta seviyeye (vasat) hazırlayan bir köprü haline getirmiştir.2
-
Fenârî Şerhinin Özelliği: Fenârî’nin şerhi, Hüsâm-ı Kâtî’ye göre daha derinlikli, daha felsefi ve tartışmacı bir üsluba sahiptir. Metin, sadece tanımları vermekle kalmaz, bu tanımların mantıksal tutarlılığını da sorgular. Fenârî, mantığı Kelâm ve Metafizik ile irtibatlandıran bir yaklaşım sergiler.
-
Eğitimdeki Yeri: Kaynaklar, medreselerde genellikle önce Hüsâm-ı Kâtînin, ardından Fenârînin okutulduğunu gösterir. Fenârî, öğrenciyi “tahkik” (doğrulama/derinleşme) yöntemine alıştırırdı. Bu eser o kadar merkezi bir konuma yerleşmiştir ki, üzerine sayısız hâşiye (not/yorum) yazılmıştır.7
2.4. Öğrenci Dostu Kılavuzlar: Kul Ahmed ve Kavl-i Ahmed
Zorlu Fenârî metnini anlamak için öğrenciler, “hâşiye” niteliğinde yardımcı ders kitaplarına ihtiyaç duymuşlardır. Bu noktada karşımıza “Kul Ahmed” veya “Kavl-i Ahmed” çıkar.
-
Kimlik Problemi: Kaynaklarda bu ismin kime ait olduğu konusunda ihtilaf vardır. Bazı kaynaklar onu Tireli Kul Ahmed (ö. 1543 civarı) olarak tanımlarken, bazıları eserin adının “Kavl-i Ahmed” (Ahmed’in Sözü) olduğunu ve yazma nüshalarda bu şekilde geçtiğini belirtir.2
-
İşlevi: Kul Ahmed risaleleri, Fenârî şerhinin kenarına yazılan notlardan (ta’likat) oluşan, zamanla müstakil bir kitap haline gelen eserlerdir. Bu tür eserler, medrese jargonunda “öğrenci dostu” metinlerdi. Hocanın derste anlattığı karmaşık meseleleri, sınavlara hazırlanan öğrencinin anlayacağı dilde özetlerdi. İsâgocî ve şerhleri (özellikle Fenârî) üzerine yazılan “Muhyiddin” risalesi de bu kategoride değerlendirilir.3
-
Tam Kayıtlı Nüshalar: Cevat İzgi’nin araştırmaları, medrese öğrencilerinin ellerinde dolaşan İsâgocî ve Fenârî nüshalarının “Tam Kayıtlı” (yani her kelimesinin altı veya üstü notlarla dolu) olduğunu göstermektedir. Kul Ahmed, bu şifahi not geleneğinin yazıya dökülmüş halidir.2
III. Vasat (Orta) Merhale: Tasdikât, Kıyas ve Diyalektik
İbtidâ merhalesini geçen öğrenci, artık terimlere hakimdir. Vasat merhalesinde hedef, bu terimleri kullanarak geçerli argümanlar (kıyas) kurmak, önermelerin doğruluk değerlerini (tasdikât) incelemek ve bilimsel ispatın (burhan) yollarını öğrenmektir. Bu dönemin entelektüel ağırlık merkezi, Kâtibî’nin Şemsiyyesi ve onun üzerine kurulan şerh geleneğidir.
3.1. Mantığın Omurgası: er-Risâletü’ş-Şemsiyye
Necmüddin el-Kâtibî’nin (ö. 1276) er-Risâletü’ş-Şemsiyye adlı eseri, Osmanlı medreselerinde mantık denince akla gelen ilk kitaptır. Hatta “Şemsiyye okumak”, mantık eğitimi almakla eş anlamlı kullanılmıştır.
-
Neden Şemsiyye? Eser, İbn Sînâcı mantığın en mükemmel özeti olarak kabul edilir. İsâgocîden daha kapsamlı, *Metâli’*den daha özlüdür. Tasavvurat ve Tasdikât (Önermeler ve Kıyas) bölümleri dengeli bir şekilde işlenmiştir. Özellikle “Yönlendirilmiş Önermeler” (Muwajjahat – Modal Logic) konusundaki hassasiyeti, onu ileri düzey tartışmalara zemin hazırlayan bir metin kılmıştır.2
3.2. Kutbüddin er-Râzî ve Tahrîrü’l-Kavâidi’l-Mantıkiyye
Kâtibî’nin metni, medreselerde neredeyse istisnasız olarak Kutbüddin er-Râzî’nin (ö. 1365) şerhi üzerinden okunmuştur. Bu şerh, Tahrîrü’l-Kavâidi’l-Mantıkiyye (Mantık Kurallarının Tahkimi) adını taşır.
-
Kutbüddin Râzî’nin Rolü: Râzî, İslam düşünce tarihinde “Muhakkik” (Tahkik Edici) unvanının en önemli taşıyıcılarından biridir. O, Kâtibî’nin metnini şerh ederken sadece açıklamakla kalmamış, mantıksal problemleri (örneğin “Yalancı Paradoksu” veya “Zihni Varlık” meselesi) derinlemesine analiz etmiştir. Râzî’nin şerhi, Osmanlı medreselerinde “Hocaların Hocası” konumundaydı; bu metni anlamadan müderris olmak mümkün değildi.9
-
Uyarı – İsim Benzerliği: Kaynaklarda bazen Kutbüddin-i Şîrâzî ile karıştırılsa da, Şemsiyye şerhinin yazarı, Kâtibî’nin öğrencisi olan Kutbüddin er-Râzî et-Tahtânî’dir. Şîrâzî’nin de Kâtibî ile irtibatı vardır (Hikmetü’l-İşrak şerhi gibi), ancak medrese mantık müfredatındaki “Kutbüddin”, Râzî’dir.8
3.3. Devlerin Savaşı: Seyyid Şerif Cürcânî ve Haşiyesi
Vasat merhalesinin zirvesi, Râzî’nin şerhi üzerine yazılan hâşiyelerin (süper-şerhlerin) okunmasıyla gerçekleşirdi. Bu alandaki en büyük otorite, Osmanlı ilim dünyasının “Seyyid”i, Seyyid Şerif el-Cürcânî’dir (ö. 1413).
-
Seyyid Haşiyesi: Cürcânî’nin Kutbüddin Râzî Şerhi üzerine yazdığı hâşiye, Osmanlı medreselerindeki eleştirel düşüncenin zirvesidir. Cürcânî, yer yer Râzî’yi eleştirir, yer yer Kâtibî’nin metnindeki incelikleri ortaya çıkarır. Bu eser, öğrenciye “münazara” (bilimsel tartışma) adabını ve yöntemini öğretirdi.2
-
Timur’un Huzurundaki Tartışma: Cürcânî ile çağdaşı Taftazânî arasındaki rekabet, Osmanlı ilim meclislerinin en sevdiği konulardan biriydi. Şemsiyye derslerinde, “Seyyid böyle dedi, ama Taftazânî Tehzîbinde şöyle dedi” şeklindeki karşılaştırmalar, eğitimin dinamizmini oluştururdu.
3.4. Tehzîbü’l-Mantık: Taftazânî’nin Özeti
Vasat merhalesinde okutulan bir diğer önemli eser, Sa’deddin et-Taftazânî’nin (ö. 1390) Tehzîbü’l-Mantık ve’l-Kelâm adlı eseridir.
-
Yapısı: Bu eser iki kısımdır: Mantık ve Kelâm. Genellikle mantık kısmı medreselerde Şemsiyyeye alternatif veya tamamlayıcı olarak, bazen de daha pratik bir özet olarak okutulmuştur. Taftazânî’nin üslubu son derece akıcı ve belagatlıdır. Eser üzerine Davvânî gibi sonraki dönem alimleri tarafından yazılan şerhler de popülerdi.3
-
İşlevi: Tehzîb, mantığı kelâm ilmiyle (teoloji) doğrudan irtibatlandırması bakımından, öğrenciyi bir sonraki aşama olan “Yüksek İlimler”e hazırlamada kritik bir rol oynardı.
3.5. Sabır Taşı: Kara Davud
Vasat merhalesinin en zorlu metinlerinden biri, Kara Davud b. Kemal’in (ö. 1541 civarı) Şemsiyye üzerine yazdığı hâşiyedir (daha doğrusu Râzî şerhine yazdığı hâşiyedir).
-
Özelliği: “Kara Davud okumak”, medrese talebesi için bir sabır ve zeka testiydi. Eserde, mantığın en ince detaylarına girilir, “tasavvurat” ve “tasdikât” konularında 27 farklı “ta’lik” (açıklama zinciri) bulunduğu söylenirdi. Bu eser, öğrencinin zihinsel kapasitesini (istidadını) ölçen bir mihenk taşı olarak görülürdü.2
IV. Âlî (İleri) Merhale: İstiksâ ve Metafizik Mantık
İleri düzeyde (Âlî veya İstiksâ), mantık artık sadece bir “alet” değil, varlık ve bilgi sorunlarının tartışıldığı felsefi bir disiplin haline gelirdi. Bu aşamanın temel metni, Sirâceddin el-Urmevî’nin Metâli’u’l-Envârı ve yine Kutbüddin er-Râzî’nin buna yazdığı şerhtir.
4.1. Zirve Metin: Meṭāli‘u’l-Enzâr (Metâli’)
Sirâceddin el-Urmevî’nin (ö. 1283) Konya’da kaleme aldığı bu eser, mantık ve felsefe (hikmet) konularını içerir. Osmanlı medreselerinde “İstiksâ” (derinleşme) rütbesinde okutulan bu kitap, mantığın en karmaşık meselelerini ele alır.3
4.2. Şerh-i Metâli’ (Levâmi’u’l-Esrâr)
Kutbüddin er-Râzî, Şemsiyyeye olduğu gibi *Metâli’*ye de muazzam bir şerh yazmıştır: Levâmi’u’l-Esrâr fi Şerhi Metâli’i’l-Envâr. Osmanlı medreselerinde “Şerh-i Metâli’” dendiğinde kastedilen budur.
-
Müfredattaki Yeri: Bu eser, medrese eğitiminin son aşamalarından biridir. Genellikle Mevâkıf (Kelâm) veya Hidaye (Felsefe) dersleriyle eş zamanlı veya hemen öncesinde okutulurdu. Bu kitabı okuyan bir talebe, artık “Mantıkçı” (Mantıkî) sayılır ve müderrislik icazeti almaya yaklaşırdı.9
-
Seyyid Şerif Yine Sahnede: Cürcânî’nin bu şerh üzerine yazdığı Hâşiye alâ Şerhi’l-Metâli’, konunun anlaşılmasında son sözü söyleyen metin kabul edilirdi. Râzî ve Cürcânî ikilisi, Osmanlı’nın zihin haritasını çizen mimarlardır.3
V. Mantığın Uygulama Alanı: Usûl-i Fıkıh ve Telvîh
Osmanlı medresesinde mantık eğitimi, soyut bir egzersizle sınırlı kalmazdı. Bu eğitimin meyvesi, Fıkıh Usûlü derslerinde toplanırdı. Kullanıcı sorgusunda geçen “Telvîh” ve “Dört Mukaddime”, bu entegrasyonun en parlak örneğidir.
5.1. Tenkîh, Tavdîh ve Telvîh Üçlemesi
Hanefi fıkıh usûlünün zirvesi sayılan Sadrüşşerîa (ö. 1346), Tenkîhu’l-Usûl adlı metni yazmış, sonra bunu Tavdîh adıyla şerh etmiştir. Taftazânî ise bu şerhe et-Telvîh adıyla meşhur hâşiyesini yazmıştır.4
-
Mantıkla İlişkisi: Sadrüşşerîa, fıkıh usûlünü mantıksal bir yapı üzerine kurmaya çalışmıştır. Eserin girişinde (mukaddime), mantık ilminin temel prensiplerini özetler. Ancak asıl devrim, “Hüsün ve Kubuh” (İyilik ve Kötülük) konusundaki tartışmalarda yaşanır.
5.2. Meşhur “Mukaddimât-ı Erbaa” (Dört Öncül)
Taftazânî, Telvîhinde Sadrüşşerîa’nın hüsün ve kubuh konusunu temellendirmek için kullandığı dört mantıksal öncülü (mukaddime) ele alır ve bunları kıyasıya eleştirir. Bu bölüm, Osmanlı medreselerinde mantığın en üst düzey uygulama alanı olarak görülmüştür.
-
Fatih’in Emri: Rivayete göre Fatih Sultan Mehmed, devrin alimlerinden (Hocazâde ve Ali Tûsî gibi) bu “Mukaddimât-ı Erbaa” konusunu tartışmalarını ve risaleler yazmalarını istemiştir. Bu, mantık eğitiminin devletin en üst kademesinde nasıl bir entelektüel prestije sahip olduğunu gösterir.14
-
İçerik: Burada tartışılan, insan fiillerinin iradi olup olmadığı, Tanrı’nın fiillerinin illetlendirilip illetlendirilemeyeceği gibi kelâmî ve fıkhî sorunlardır. Ancak yöntem tamamen mantıksaldır: Kıyaslar kurulur, öncüller çürütülür, tenakuzlar (çelişkiler) ortaya konur.
VI. Tablo: Osmanlı Mantık Müfredatının Hiyerarşik Özeti
Aşağıdaki tablo, bir Osmanlı medrese talebesinin (suhte/dânişmend) mantık eğitimindeki yolculuğunu, eldeki kaynaklara dayanarak özetlemektedir 2:
| Merhale | Seviye | Temel Metin (Metin) | Şerh (Açıklama) | Hâşiye (Derinleşme) | Hedeflenen Meleke |
| İbtidâ | Başlangıç | el-İsâgocî (Ebherî) | Hüsâm-ı Kâtî | — | Terimlere aşinalık, Tasavvuratın ezberi. |
| İbtidâ | İleri Başlangıç | el-İsâgocî | Molla Fenârî | Kul Ahmed / Muhyiddin | Tanımların analizi, mantıksal düşünmeye giriş. |
| Vasat | Orta | eş-Şemsiyye (Kâtibî) | Kutbüddin Râzî (Tahrir) | Seyyid Şerif (Cürcânî) | Kıyas kurma, önermeleri doğrulama, diyalektik. |
| Vasat | Yüksek Orta | eş-Şemsiyye | Kutbüddin Râzî | Kara Davud | Mantıksal paradoksları çözme, zihinsel dayanıklılık. |
| Vasat | Tamamlayıcı | Tehzîbü’l-Mantık (Taftazânî) | Davvânî / Hafid | — | Mantık-Kelâm ilişkisi, özetleme yeteneği. |
| Âlî | İleri (İstiksâ) | Metâli’u’l-Envâr (Urmevî) | Şerh-i Metâli’ (Râzî) | Seyyid Şerif | Metafizik mantık, varlık felsefesi, Tahkik. |
| Uygulama | Usûl Entegrasyonu | Tavdîh (Sadrüşşerîa) | et-Telvîh (Taftazânî) | Mukaddimât-ı Erbaa Risaleleri | Mantığın hukuk metodolojisine uygulanması. |
Sonuç: Bir “Zihin İnşası” Olarak Osmanlı Mantığı
Bu araştırma, Osmanlı medreselerinde mantık derslerinin, rastgele seçilmiş kitaplardan oluşan bir yığın değil, son derece bilinçli kurgulanmış, “kademeli” (tedricî) bir mimariye sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
-
Süreklilik ve Otorite: Sistem, “Zincirleme Şerh” geleneğine dayanır. Ebherî tanımlar, Kâtibî sistemleştirir, Râzî tahkim eder, Cürcânî sorgular. Öğrenci bu zincire dahil olarak geçmişle diyaloğa girer.
-
Pedagojik Derinlik: Kul Ahmed gibi eserlerin varlığı, sistemin sadece dahi öğrencileri değil, ortalama talebeyi de yukarı taşımak için araçlar geliştirdiğini gösterir.
-
Yerlilik ve Evrensellik: Molla Fenârî ile başlayan süreç, Osmanlı’nın İslam mantık geleneğini sadece tüketen değil, Telvîh ve Mukaddimât tartışmalarıyla onu en üst seviyede yeniden üreten bir merkez olduğunu kanıtlar.
-
Muhakkikîn Okulu: Fârâbî ve İbn Sînâ’nın isimleri ders programında doğrudan geçmese de, ruhları Râzî ve Cürcânî’nin eserlerinde yaşamaktadır. Osmanlı mantığı, bu yönüyle İbn Sînâcı geleneğin en olgun ve sistematik halidir.
Osmanlı alimi için mantık, hakikate ulaşmanın tek yolu değilse de, yanlış yola sapmamanın en güvenilir sigortasıydı. Bu sigorta, İbtidâ’dan Âlî’ye uzanan bu titiz müfredatla atılıyordu.
Bu rapor, Osmanlı medrese müfredatına dair asli kaynaklar (Kevâkib-i Seb’a, Şakaik-i Numaniye) ve modern akademik araştırmaların (Cevat İzgi, İhsan Fazlıoğlu vb.) verileri sentezlenerek hazırlanmıştır.
Kaynakça
Raporun hazırlanmasında aşağıdaki birincil ve ikincil kaynaklardan yararlanılmıştır:
-
Zengin, Z. S. (2002). II. Meşrutiyet’te Medreseler ve Din Eğitimi. Ankara: Akçağ Yayınları.
-
Fazlıoğlu, İ. (2014). Derin Yapı: İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Kavram Çerçevesi. İstanbul: Papersense Yayınları.
-
Osmanlı Araştırmaları Vakfı. (t.y.). Osmanlı Medreselerinde Mantık Eğitimi Üzerine.
-
İslam Düşünce Atlası. (t.y.). Kutbüddin er-Râzî. İLEM.
-
Hızlı, M. (2008). Osmanlı Medreselerinde Okutulan Dersler ve Eserler. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17(1), 27-46.
-
İzgi, C. (2019). Osmanlı Medreselerinde Okutulan Mantık ve Felsefe Derslerinin Osmanlı Düşüncesine Etkileri. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, (14), 61-83.
-
Kevâkib-i Seb’a Risalesi. (1741). (Nşr. Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, 1997 içinde).
-
İzmirli, İ. H. (t.y.). Osmanlı Medreselerinde Mantık.
-
Çakan, İ. L. (t.y.). Fârâbî ve İbn Sînâ Mantığı.
-
İslam Düşünce Atlası. (t.y.). İbn Sînâ. İLEM.
-
Kâhya, E. (2010). İbn Sînâ. TDV İslâm Ansiklopedisi, 20, 319-322.
-
İzgi, C. (1997). Osmanlı Medreselerinde İlim. İstanbul: İz Yayıncılık.
-
Derin, N. (2008). Kutbeddîn Râzî’nin Hayatı, Eserleri ve Felsefî Görüşleri (Doktora Tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
-
İslam Düşünce Atlası. (t.y.). Tahrîrü’l-Kavâidi’l-Mantıkiyye. İLEM.
-
Arıcı, M. (2015). Şemsiyye Üzerine Şerh ve Haşiyeler. Nazariyat: İslam Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi.
-
Yavuz, Y. Ş. (2011). Tehzîbü’l-Mantık ve’l-Kelâm. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40, 322-323.
-
Kömürcü, M. (2013). Şerh-i Metâli’ Yazarı ve Osmanlı Medreseleri. Dergipark.
-
İslam Düşünce Atlası. (t.y.). Levâmi’u’l-Esrâr. İLEM.
-
Bitlis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü. (t.y.). Mevlana Abdurrahim-i Bitlisi.
-
Hakikat Arayışı. (t.y.). Bediüzzaman ve Medrese Müfredatı.
-
Köksal, A. C. (2018). Fıkıh Usulünde Mukaddime Geleneği ve Mukaddimât-ı Erbaa. İslam Araştırmaları Dergisi, (28), 1-44.




