Cevâb: Aslâ ve kât’a olmaz!
Zîrâ, dâru’l harb tarafından verilen emîr ve vazîfeler mûcebince yapageldikleri işler netîce îtibâriyle dâru’l-harbin muhâfaza ve müdâfaâsı olduğundan, dâru’l-islâmın mevcûdiyyetinin olmadığında te’sîs edilmesine mâni, mevcûdiyyetinin olduğunda ise, Allâh’ın harâm kıldığı sûretde hükmî ya da fiîlî harb hâlinde, düşmandırlar.
Binâenaleyh, dâru’l-harbin asker, polis ve sâiresinin mü’mîn kalabilenleri fâsık olup, mezkûr emîr ve vazîfeleri îfâ etmelerinden ötürü dâru’l-harbden aldıkları maaşları da harâmdır.
Bunun tek istisnâsı, resmiyyet îtibâriyle dâru’l-harbin askeri ve sâiresi olduğu/görüldüğü hâlde, esâsında, dâru’l-harbin askeri ve sâiresi yapılmış olan-her nev yolu tecrîbe etmesine rağmen işbu esâretden hâlâs olamamış mazlûm müslîmdir.
Zîrâ, dâru’l-harbde yaşamak mecbûriyyetinde kalan müslimin irâde-i cüz’iyyesi hâricinde kâfirlerin birtakım emîrlerine itaati zârûret îcâbıdır. Zârûretler ise harâmları mübâh kılar. Binâenaleyh, dâru’l-islâm askerleri tarafından dahi şehîd edilebilir. Ve dahi kendisine dâru’l-harb tarafından verilen her nev mâl câiz olmasının ötesinde aç bırakılması hâlinde mezkûr kâfirlerin mallarını çalıp karnını doyurması ve avret mahallini örtmesi lâzıme olur. Lâkin dâru’l-harb ehlinin namuslarına, ırzlarına geçmesi aslâ ve kât’a helâl olmaz.