Süâl: el-Fıkhü’l-İslâmî’de, fâiz alınan kimsenin kâfir veyâhūd müslim bir harbî olmasına binâ’en teşekkül eden dâru’l-harbde fâiz almak mevzû’unda esahh olan hüküm hangisidir ve hangi imâma âiddir?
Cevâb: el-Fıkhü’l-İslâmî’de, fâiz alınan kimsenin kâfir veyâhūd müslim bir harbî olmasına binâ’en teşekkül eden dâru’l-harbde fâiz almak mevzû’unda esahh olan İmâm Ebû Hanîfe hazretlerinin -Aleyhi’r-rahme- :
1- Akdin/muâmelenin yapıldığı mahallin dâru’l-harb hudûdları dâhilinde olması.
2- Müslimin, dâru’l-harbe, dâru’l-harb reîsinin izniyle/pasaport-vize ile girmiş olması veyâhūd dâru’l-harb tebeâsından olması.
3- Müslimin akid/muâmele yapdığı kimsenin harbî [Dâru’l-harb tâbi’i [2] olan (kâfir veyâhūd müslim) kimse] olması.
4- Müslimin, harbî ile yapdığı akdin/muâmelenin her hangi bir cebir, aldatma, yalan, hîle olmaksızın, tamâmen harbînin rızâ’sıyle tehakkuk etmesi.
5- Müslimin, harbî ile yapdığı akidden/muâmeleden mutlak kârlı çıkması.
Şekillerindeki şartlara istinâd edilerek alınan (veyâhūd verilen) her nev’ fâiz halâl olmakla birlikde fâiz akdi/muâmelesi yapılan kimsenin müslim bir harbî olması keyfiyyetinde, işbu kimseden fâiz almak yalnız tenzîhen mekrūh olur, şeklindeki hükmüdür.
3 numaralı şartda mezkûr “Harbî” kimsenin, İmâm Muhammed eş-Şeybânî hazretlerinin -Aleyhi’r-rahme- verdiği hatâ’lı hükmün hilâfına, mezkûr 5 şarta istinâd edilerek yapılan akidlerin/muâmelelerin netîcesinde elde edilen emvâlin câiz/halâl olmaları için kâfir olması şart değildir.
Fî’l-hakîka lâ-ale’t-tâyîn bir kimsenin mâlının masūn olması veyâhūd olmaması mes’elesinde kabûlü sahîh olan sâde hukūkî statüdür. [3]
Zîrâ, müste’min bir zimmînin, harbî bir müslim ile yapdığı, her hangi bir cebir, aldatma, yalan,hîle nâ-bûd fâsid bir akdin/muâmelenin netîcesinde elde etdiği mâlı dâru’l-İslâma getirmesi hâlinde, ehlü’d-dâru’l-İslâmdan olmamasından ötürü işbu müslim ile dâru’l-İslâmın beyninde hukûkî bir bağın bulunmaması esbâb-ı mûcibesiyle hukûken, zimmî ile harbînin arasında cereyân eden vak’âya binâ’en vücûda gelen dâvâya kâdînın bakmak salâhiyyetine bile mâlik olmaması sebebiyle işbu mâlın iâdesi mümkin olmamakla birlikde zimmînin ehl-i îmân olmaması hasebiyle diyâneten mes’ûl tutulup, günâh işlediğine hüküm edilmesi mevzû’-ı bahis değildir!
D İ P N O T L A R
[1] Fâsid akidler/muâmeleler netîcesinde elde edilen her nev’ mâl fâizdir.
[2] ” Tâbi’ ” günümüz gayr-i şer’î hukūk literatüründe “Vatandaş” olarak geçmekdedir.
[3] Lâ-ale’t-tâyîn bir zimmî, (Hâl-i hâzırda 1 dâru’l-İslâm bile olmaması hasebiyle zimmî statüsünde olan hîçbir kimse yokdur) ehlü’d-dâru’l-İslâmdan olduğundan, hukūken, sâde şerîat-ı Muhammediyye’ye binâ’en vücûda gelen cân ve mâl emniyyetine mâlik olması esbâb-ı mûcibesiyle -kâfir olmasına rağmen- harbî müslimden kat’iyyen fâikdir!
Tekrar tekrar okuyunca daha iyi anlaşılıyor. Teşekkür ederim muhterem hocam