Süal: Birtakım kimseler, müctehid imâmların “Dâru’l-İslâm” ve “Dâru’l-harb” tariflerinin ve bu tariflere bina’en verdikleri hükümlerin oldukları gibi günümüze taşınmasına muhâlefet ederek, günümüzde dârul-İslâmın: “Huzur ve sulhün hâkim olduğu veyâhûd cum’a ve bayram namazları edâ edilen ülke” olduğunu, dâru’l-harbin ise, ülkelerin “Birleşmiş Milletler” çatısı altında olduklarından “Dâru’s-sulh” statüsünde olması gerektiğini söylemektedirler! Doğrusu hangisidir?
Cevâb: Doğrusu bir ülkede huzur ve sulhün hâkimiyyeti ve cum’a ile bayram namâzlarının farz / vâcib olmaları o ülkenin şerîat-ı Muhammediyye ile idâre edilmesine bağlıdır. Bina’en-aleyh günümüzde de müctehid imâmların târif etdikleri şekilde dâru’l-İslâm: Şerîat-ı Muhammediyye ile idâre edilen ülkedir. Dâru’l-harb ise: Şerîat-ı Muhammediyye ile idâre edilmeyen ülkedir. Birtakım kimselerin bu mevzudaki insicâmsız lakırdıları ise şübhesiz “Dâru’l-İslâm” ve “Dâru’l-harb” ıstılahâtını fonksiyonsuz hâle getirerek şimdiden mü’minlerin kefere karşısında teslim bayrağını çekmesinden başka bir netîce doğurması mevzu’-ı bahis değildir!
Zîrâ, birtakım kimselerin “Dâru’l-İslâm” ve “Dâru’l-harb” tariflerine ve bu tariflere bina’en verdikleri hükümlere göre “Dâru’l-harbin” zâil olmasıyle müslimler tek taraflı olarak sulh taleb etmek sûretiyle “Birleşmiş Milletler” çatısı altında küfrün hâkimiyyetini tasdîk etmekdedirler.
Netîce-i kelâm küfrün hâkimiyyetinin sayesinde düşünüp hüküm veren mağlublar esası itibariyle “Dâru’l-İslam” ve “Dâru’s-sulh” şeklinde dünyayı 2’ye taksim etmekle i’lâ-yı kelimetu’llâh dâvâsından vareste olduklarını dünyâya ilân etmekdedirler.